"Her şey bitti, artık sağlıklıyım!" dedikten 4 yıl sonra pat diye karşıma yeni bir kitle çıkınca şok oldum haliyle. "Vardır Rabbimin bir bildiği!" deyip isyan etmedim ama süreç çok zordu bu sefer. İlk ameliyatımda hastaneye yattım 3 gün sonra ameliyat oldum, bir kaç gün sonra da hastaneden çıktım. Ama bu sefer hiç öyle olmadı.
12 Mart'ta hastaneye yatışım yapıldı, tabi evde 1 aydır yatış işlemini beklediğimiz için sevindik biz, tabi benim hız kesmeden devam eden ağrılarım var. Neyse hastaneye yattık, her gün yapılan kan tahlillerine bakıp bana "Seni şuan ameliyat edemeyiz, kreatin seviyen çok yüksek, böbreğin birini alacağımız için problem olur!" dediler. "Hadi ona da tamam!" dedik.
Ama işler öyle durağan gitmedi, benim akciğerlerim su toplamaya başladı, ben nefes alamamaya başladım ve girişimsel radyoloji göğüs tüpü takmaya karar verdi. Onlar tüpü takana kadar geçen zamanda benim nabzım 180leri bile gördü, o kadar fenalaştım. Allah'ım kimsenin nefesini kesmesin. Sonra işlem için gittim girişimsele ve beni uyuttular. Uyuduktan sonraki hiçbir şeyi hatırlamıyorum doğal olarak ama tekrar fenalaşmışım, kaldığım odada müdahale etmişler bana. Yoğun bakımdan yardım etmeye hemşireler gelmiş, doktorlarım kitlenin akciğeri sardığını, o yüzden fenalaştığımı zannetmişler. Beni solunum cihazına bağlamışlar, anneme de "Biz tıbben yapılacak her şeyi yaptık, artık Özge'ye kaldı her şey!" demiş doktorum. Ve sonra ben uyandım. Beni yoğun bakıma aldılar, ertesi gün sabah solunum cihazı çekildi. İğrençti, boğazında ve burnunda birer hortum, konuşamıyorsun, ellerin hortumları çıkartmaman için bağlı... Allah'ım kimseye yaşatmasın. Çok şükür hemen toparladım, boş yatak bulur bulmaz beni tekrar servise aldılar zaten. Ama orada geçirdiğim 3 günü hiç unutamam, annem gelsin diye kapıyı gözledim resmen. 21 yaşındayım, ama orada kaldığım günler kaç yaşında olursa olsun her insanın ana kuzusu olduğunu gösterdi bana. O yüzden her fırsatta "Ana kuzusuyum ben!" diyorum :)
Servise tekrar çıktıktan sonra benim fenalaştığımı bilen herkes ayaklanmama şaşırdı. Hatta doktorum beni akciğer filmine götürmesi için postayla konuştuğunda Mehti Abi (posta) inanamamış ayağa kalktığıma. Beni ayakta görünce de çok sevindi :) Neyse ağrılarım bir yanda, ilaçlar bir yanda günler geçmeye başladı, kreatinim 1,8 lerden 1,2lere düşene kadar beni ameliyata almadılar, ameliyat olmadıkça da ağrılarım geçmedi tabi. Ben baya kıvrandım ağrıdan, iğneler bile işe yaramadı bazen, o dereceydi. Neyse sonra "Seni ameliyata alacağız ama solunum testi lazım!" dediler, ben testi geçemedim, "Beni ameliyat etmezseniz çok üzülürüm!" dedim Allah'tan da beni ameliyata aldılar =D . Ameliyattan önceki geceyi dua ede ede geçirdik annemle, sağ olsunlar oda arkadaşım Yeliz Abla ve annesi de dua etti benim için. Sabahtan almayacaklardı beni ameliyata ama saat 9:30 da "Özge Sever, ameliyathaneye!" diye geldiler. Ben çok heyecanlandım tabi, neyse hazırlanmaya başladım, ameliyat önlüğünü giydim, varis çoraplarımı giydim. İç organlarla ilgili ameliyatlarda giydiriyorlar sanırım herkese. Bu arada karnım 5 aylık hamile kadınlarınki kadar büyümüştü. Ameliyathaneye annemle birlikte indim, beni içeri aldılar ve başladım beklemeye. Biraz bekledikten sonra ameliyat olacağım odaya aldılar beni, saat 11 de başlamış ameliyat. Benim saatten falan haberim yok tabi. 8 saat süren zorlu bir operasyondan sonra yine solunum makinesiyle yoğun bakıma yatırmışlar beni. Uyandığımda "Burası çok sıcak!" demeye çalışıyordum. Bir de bu konuşamadığım yoğun bakım zamanlarında yazı yazma olayım var tabi. Konuşamamak, derdini anlatamamak ne kadar kötü. Allah'tan ertesi gün solunum makinesini çektiler, beni ayağa kaldırdılar, dişlerimi fırçaladım, birazcık oturdum sonra yattım hemen. Canım hemşirem Serap Abla tetikteydi, bir şey olursa diye. Ertesi gün doktorum geldi ve "Seni özel odaya çıkaracağım ama etrafta gezinen halalar teyzeler istemiyorum, ziyaretçi yasak!" dedi. Halam sürekli hastanede olduğu için asistan doktorum ona "Hastanenin Müdürü" diye lakap takmış =D e dile kolay bir ay yattım hastanede onlar da sürekli orada olunca, küçücük salonda göze batıyor tabi.
Özel odaya çıkınca annem de rahat etti. Normal odalarda refakatçi için kalacak yer problemi oluyordu, sadece bir sandalye vardı, özel odada annem de rahatça yatıp uyudu, tabi ben izin verdiğim sürece. Çünkü ameliyattan sonraki 2-3 gün uyuyamadım. Sürekli sıkıldım, zaten rahatça hareket edemiyorum, vücudumun orta yerinde 21 tane dikiş vardı, idrar kateteri, göğüs tüpü bir de hemovak (ameliyat yerine, içeri, konulan bir hortum, içeride kanama olursa dışarı çıksın diye) vardı ve ben onlara baktıkça da sıkılıyordum. Böyle bağlıymışsın gibi hissediyordum. Çok zordu yani... Annem iyi dayandı o halime =D Sonra idrar kateteri çıktı, hemovak çıktı, göğüs tüpü çıktı, çıktı çıktı da zorla. Allah'ımmm "Çıkartacağız!" dediler, gelemediler, kaç gün sonra çıkarttılar. Bunalıyorum işte her şeyden arkadaşım. Bir de göğüs tüpü çıkınca dikiş attılar uyuşturmadan, yaa yaaa bir de canlı canlı iğne battı çıktı derime. Neyse acısı çok sürmedi Allah'tan. Annemin bu işlemler yapılırken odadan bir kaçışı var =D hiç dayanamıyor. Her gün ben kan verirken, bazen veremezken ( damarlarım tromboz olmuştu çünkü her gün delinmekten) annemin içi gidiyordu. Canım benim, benim canımı acıtıyorlar, damarı bulamıyorlar diye nasıl kızıyordu doktorlara kendi kendine.
Ben hastanede kalmaya devam ederken tabi sıkılmaya başladım, bütün gün yat yat yapacak bir şey yok. Artık televizyondaki bütün yemek programlarını ezberlemiştim. Ama akşamları problemdi çünkü ben dizi izlemiyorum. Varsa bir film buluyordum onu izliyordum. Kitap okuyamıyordum, kafamı toplayamıyordum çünkü. "Beni çıkartın artık!" demeye başladım doktorlarıma ama ateşim çıkıyordu geceleri. Doktorum da "Tamam çıkartırız ama eğer evde ateşin çıkarsa hemen hastaneye gelmen lazım, o yüzden bence tedbir olsun diye hafta sonunu da hastanede geçir!" dedi. Kabul ettim, sonuçta o odada annem rahattı, eğer çıkarsak o odayı hemen başka biri için ayırırlardı, geri gelmemiz gerekirse annem burada olduğu kadar rahat edemezdi ve eğer ateşim çıkarsa her şey mahvolurdu. Çünkü ateş demek apse demekti, ameliyatta kanamayı durdurmak için kullanılan maddelerin yapabileceği bir apse. Apse demek, yeniden hastane, yeniden işlem demekti ve bütün bunlar çok fenaydı. kabul ettim, hafta sonunu hastanede geçirdim, hatta pazartesi ve salıyı da ama nasıl geçirmek. Artı sıkıntıdan ölecektim sanırım. "Nereden de kabul ettim?" diye o kadar çok söylendim ki, o kadar kötüydü benim için yani. Nihayet salı günü geldiiii. Doktorum "Seni eve gönderiyorum ama ateşe dikkat edeceksin!" dedi yine ve ben çok şükür evime geldim.
16 Nisan'da hastaneden çıktım ve bugün eve geleli 11 gün oluyor. Bu arada 14 Nisan doğum günümdü, doktorlarım ve hemşirelerim bana pasta alıp sürpriz doğum günü yaptılar =D <3 doktorun odasına çağırılıp pastayı karşımda görünce çok mutlu oldum tabi :) Pastayı kestik, güldük, eğlendik, hatta hastanede fotoğraf çekinmeyen ben fotoğraf bile çekindim ama tabi fotoğraflar doktorumda kaldı. Su içmeye ameliyattan sonraki gün başlamıştım midemde bir problem olmadığı için, çorba içmeye de ondan sonraki gün ve normal yemek yemeye bir sonraki gün. Tabi iştah olmadığı için yemek yemedim doğru düzgün, ayy zaten hastanenin yemekleri mükemmeldi de ben mi yemedim, diye de bir şey var. Neyse toplamda 10 kilo verdim bu süre boyunca, zaten zayıftım bir de 10 kilo verince sadece kemik yığını gibi oldum, şuan sert bir yerlere oturduğumda kemiklerim batıyor, o derece yani. Hatta eve geldiğimde yatağımda yan yatamadım, kemiklerim battı. "Ahh ahh hastane yatağını özledimmm!" bile dedim. Çünkü hastanede yatağı istediğim gibi indirip kaldırıyordum, eğimli hale getiriyorum, ohh rahattı. Neyse şimdi alıştım evdeki yatağıma :) e artık 11 gün oldu, alışayım değil mi? :)
Bir de patoloji sonucum vardı, onu aldık cuma günü. Ameliyatla ilgili hiçbir sorun yok çok şükür, ameliyat iyi geçti, dikişlerim düzeldi neredeyse, ateşim çıkmıyor. Ama patoloji sonucu... İşte onu merakla bekledik ve dün onkolojideki doktoruma gittik. Raporlarıma bakıp bakıp bana "Senin gibi bir vakayı hayatımda ilk defa görüyorum, belki de bir daha hiç görmeyeceğim. Birbirinden çok farklı iki kitlenin aynı insanda görülmesi çok nadir, dünyada hiçbir onkolog direk karar veremez ne yapılacağına. Hafta sonu araştıracağız, pazartesi kurul karar verecek kemoterapi alıp almayacağına!" dedi, ben de "Bana attığınız o bakışı hiç beğenmedim Doktor Bey, kesin kemoterapi vereceksiniz bana!" dedim içimden, dışımdan da "Kuruldakilere saçlarımın ne kadar uzun olduğunu söyleyin!" dedim ama işe yaramaz herhalde. Yani yine başlayacağız gibi gözüküyor kemoterapi almaya. O süreç başlasın istemiyorum hiç, tedavi olmak istemiyorum ama kötü anlamda değil. Tedaviye gerek kalmasın istiyorum, kitleyi aldılar işte bitti her şey, "tedaviye gerek yok" olsun durum. Yani "Sana kemoterapi vereceğiz!" derlerse mecburen alacağım, eğer yapılması gereken buysa yapılacak ama aması var işte. İğneler, ilaçlar, saçlarım dökülecek, mide bulantısı, kusma, iştahsızlık. 35 kiloyum zaten, çocuk kadar, kemoterapi beni iyice zayıflatacak. Ve o ilaçların yan etkilerinden bahsetmiyorum bile. Sadece kötü hücreleri etkilemiyor ki bu ilaçlar. Benim ilk tedavim bittikten sonra kendimi toparlamam, "normal" hale gelmem 2-3 yıl sürdü neredeyse, şimdi yeniden aynı şeyler zor geliyor bana, tamamen aynı olmayacak belki kim bilir. Ben de bilmiyorum işte. Yazdım öyle içimden nasıl geçiyorsa, daha hiç kimseyle konuşmadım bu süreci, yazmak iyi geldi. İnşallah iyi haberler, hayırlı haberler alırım pazartesi günü...